Kemal Hoca

Hamdolsun, benim bir Kemal Hocam vardı…

Çocuklar dışında bu ülkede doğup büyüyen herkes hatırlar o dönemleri, ızdırap dolu yıllardı. Anımsayınca ben de birkaç anımı paylaşmak istedim.

Hepimizin bildiği gibi yaklaşık 11 sene öncesine kadar bizler kurban kesemiyorduk, “onlar” zorla zavallı kedileri kesiyorlardı. Çocukluğumda çok sevdiğim kedim Sarman’ı sataniklerden kurtarmak için çatıda sabahladığımı bilirim.

O yıllarda memlekette camiyi bırak mescid bile bulamazsın. Cuma namazı kılacak delik ararken üzerleri çıplak, deri eldivenlilerden yediğim sopanın izleri halen her yerlerimde durur. Biz kızılcık sopasını bulamıyoruz, adamlarda acaip acaip sopalar var. Meğer yıllar sonra öğrendik, bu sopalar artık bizim arabalarda da bulunan beyzbol sopasıymış. Düşünün işte sopaları bile okyanus ötesinden geliyor! Neyse ki o günlerde henüz işemiyorlardı, bir bakıma şanslıymışız.

Ortalık misyonerden geçilmiyordu. Hatta misyonerler rutin olarak evlere teftişe gelip çocukları bir odaya alıp sorguluyorlardı, ufak bir falso yakalarlarsa yandı gülüm keten helva. Bu arada “çocuktan al haberi” lafı o yıllardan kalmadır, tabi bilmiyorsunuz değil mi? Cahilsiniz çünkü!..

Ya kadınlara yaptıkları zulümler! Başörtüsüne evin içine karışmıyolardı, yalnız kapıdan dışarı adım atamazdın. Komşunun kızı Fitnat bir sabah sütçüden süt alırken, kapıdan başörtülü kafasını dışarı uzatınca, evine dönen gece bekçisi domuz Jack’e yakalanmıştı. Kızcağız 1 ay boyunca her gün mütemadiyen kuaföre gidip, açık başıyla günde 2 kez karakola giderek imza atmak zorunda kaldı.

Ramazan ayında oruç tutmasınlar diye kapı kapı dolaşıp verdikleri şişeyi istersen fondip yapma. Artık ne varsa içinde o kafa 3 gün bayram havasında, becerebilirsen tuttur iftarı, sahuru. 4. gün yeni şişe kapında… Ve daha nice nice zulümler.

Tüm bu zorluklara rağmen öyle inançlı bir milletmişiz ki, eziyetten kurtulduğumuz haftanın cumasını cami olmadığından memleketin stadında kıldıydık. O zulmün içinden çıkıp 2 gün sonra insanların abdestini, namazını, duasını eksiksiz öğrenmiş olarak bir araya gelmesine gerçekten “insan hayret ediyor”

Daha öncelere gittim şimdi, çocukluğumda Kur’an öğrenmek için arkadaşlarla mağarada toplandığımız zamanlardı.

Hiç unutman bir gün tam mağaraya girdik ne görelim dersiniz? Ateyizler burayı da bulmuşlar, kızlı erkekli bira, şarap, likör, hoşaf, komposto ne buldularsa içmişler, şampanya bile patlatmışlar. Şampanyanın tavandaki sarkıta saplanan mantarını çıkarmak için arkadaşı sırtımıza almıştık, inerken de bileğini burkmuştu çocukcağız. Giderlerken mağaranın tam orta yerine şişelerden iç içe geçmiş iki üçgen yapmışlardı, o şeklin ne olduğunu yıllar sonra öğrendik.

Kızlı erkekli derken uyduruyorum sanmayın, kızların da olduğunu şişelerdeki ruj izlerinden anlamıştık. Eski zaman şimdi tam hatırlamıyorum, haspalar o rujlarla duvara bunu yazan tosun gibi bişeyler yazmıştılar. Tosunda ruj ne arar la! Anladık tabi kız olduğunu, ordan biliyoruz.

Manzara karşısında dehşete düşmüştük. Şükranla andığım Kemal Hocam, dış mihrap mıdır mihrak mıdır nedir “onların” işi olduğu besbelli olan bunca rezilliğinin üzerine, ne “onlar” şöyle, “onlar” böyle diye beddua edip lanet okudu, ne de hesap sorup köklerini bellemekten kazımaktan sözetti.

Her zamanki metanetini bozmayıp, “Şeytana uymuşlar, onlar için de dua edelim af dileyelim” buyurup, bizi her zamanki gibi şaşırtmıştı.

Değerini bugünlerde daha iyi anlıyorum, her ders bitiminde anlatmadan bırakmadığı sıcacık, ruhumuzu okşayan dini hikayelerini o gün daha uzun uzun anlatıp rahatlatmıştı bizleri. Nerede şimdi Kemal Hoca gibi hocalar.

Evet arkadaşlar daha çok anlatıp sıkmayayım. Bazılarınız için üzgünüm ancak yukarıdaki olayların tamamı hayal ürünü. Tek bir gerçek var o da Kemal Hocam.

Kemal Hoca’nın rahmetli olduğunu sanıyorum, nurlar içinde yatsın. Eminim bu ülkede nefret tohumu eken değil, İslam’ı insanların yüreklerine senin gibi sevgiyle kazıyan hocaların yetiştirdiği evlatlardan çok var.

Umarım son bölümü kesip, gerçekmiş gibi paylaşacak pırıl pırıl bir kafa çıkmaz. Çıkarsa sorgusuz sualsiz inanacakların, oturup üzüntüden ağlamalarını istemem.